18 Aralık 2011 Pazar

soğuk

keskin bir bıçak çoğu zaman soğuk dokunur.
alev almış bir ayrılık daha soğuk dokunur.
ve soğuk dile daha soğuk dokunur.
bildiğin soğuk işte.
üşümüyorum ama soğuk.
gözlerin soğuk.
ellerin desen soğuk.
saçların soğuk.
gelişlerin bile soğuk.
git,soğuk.

7 Aralık 2011 Çarşamba

kayıp bir masal

bir masal.
kayıp yol.
düş gördüğüm dağın tepesi.
sonra otobanlar üstüme yığılıyor tünel çıkışlarında.
uzak şehirler uzak sevdalara gebedir.
kimi gördün?
susuyorsak susarız.
son masal başlasın,
bırak yalnızlık bir ezginin anlamında saklı kalsın.
sarılmadan da özleyebilirim...
kayıp. 
mavi bir yelken, 
deniz bazen yeşil gözlerin. 
sonsuzluk umutsuz kılar bizi 
ve aşk bakışmadan ölebilir. 
seviyorum. 
kimsin? 
mavi mi dalgaların buğulu sesi, 
yine gece. 
gökyüzü kıskanç bir karanlık gibi aramızda. 
sus, 
boğuluyorum saçlarında...

24 Kasım 2011 Perşembe

ceza


ölmeyecek olan her sevginin arkasından gelen intikam bir susuştur.
yargılamadan bir insanı ne kadar sevebiliyorsan o kadar içine atarsın nefretini.
bıraktığım ellerin boğazıma yapışacağını öğretmeyen bir hayatı ne kadar sevebilirim ki?
bir değil on değil,kaç sevişme temizleyecek bedenimi ihanetlerimden.
masum,
hiç değildin.
sıradan bir sevişme yaşayıp gidebileceğini biliyordum.
intikam acı olur.
unutma sevgili,
terk edildiğim an köpekleşebiliyorum.
acı çektiğin doğru,
ama unutma ben değilim sebebi.
geri geri gidebileceğin bir hayatın varsa gözlerimi saklamana gerek yok.
ihanet ettiğim sen olsan bile sevdiklerimden biriydin.
sevebileceğim her insanı sevdim,sen dahil.
kaç yalan daha buz gibi yüreğimin ateşine çare olacak bilmiyorum.
gelebileceğim her an senden uzaklaşan ben değildim.
gelemedim,ötesi karanlık bir nefret.
son.
üzüldüğünü bildiğim her saniye çekip gitmek istediğim bir dünyada buluyorum kendimi,
ilk yalanım değil bu.
son olsun istiyorum.

18 Kasım 2011 Cuma

.

üzgünüm...

4 Kasım 2011 Cuma

zamansız


biliyorum, 
ne sen yoksun 
ne de ben varım.. 
kaçabildiğin kadar kaç 
her adam seni bir şehir daha uzaklaştırıyor benden. 
mavi değil artık gökyüzü, 
aşk çok uzak. 
sen tanımsız sevişmelerin kucağında. 
sustum... 
kimsin? 
şehrinin insanları senin kokunu bana taşır diye onları kokluyorum. 
her gece, 
masal gibi sesin. 
ah ayrılık yaman ayrılık.... 
git, 
kaç şehir uzağıma gidersen o kadar yalnız kalırsın...

22 Ekim 2011 Cumartesi

uzun zaman önce

bir adam ve o adama aşık çok kadın varmış.
sonra o adam hepsine karşılık vermiş.
bir de bakmış ki yalnız kalmış.
şimdi o adam kimsesizler barınağının bekçiliğini yapıyor.

6 Ekim 2011 Perşembe

çaresiz yalnızlıklar

kedileri 40 suda yıkasan bile temizlenmezmiş,kedi bile besleyemiyorum baksana.pek sevmiyorum zaten.
diş ağrılarım başladı,malum havalar artık gece soğuyor.
ankaraya ne zaman yolculuk yapacak olsam yanıma ördüğün hırkayı alırdım ve işin ilginci o hırka her hafta sonu başka kadınların boynunu ısıtırdı.
en çok tren yolunda yürümeyi özledim,her pazar sabahında.
şehrime gelmedin ve şehrine çağırmadın beni.
ama çok geçtim şehrinin otoyollarından.
deniz bazen görünürdü,çoğu kez dağlardaki çam ağaçları olurdu üzeri sisli.
seni düşünebileceğim bir anı bile yoktu şehrinde.
şimdi ise...
boş ver.
yine yalnızlık.
tercihlerimde kaydırma yapmamayı öğrendiğim gün seni bekliyor olacağım...
neyse.
ben oyunuma döneyim,en fazla 3 dakika mola var,yoksa oyundan atıyorlar..

20 Eylül 2011 Salı

terk-i tin


zamansız.
sakin duran rüzgarı oku yüzümden.
bak yine çalıyor sensizliğimiz keman ezgisinde.
kaç haykırış.
bu defa son dediğim tüm sevdalara inadım her gece.
sevişmeden gidilen tren yolculuklarım vardı.
ankara her sabah soğuk beklerdi beni.
şimdi memleketim gözlerin kadar kızgın.
ben yine,
sana dönmüş secde ediyorum.
yitirildiğimden bu yana sadece dokunuyorum kadınlara.
acıtarak içimizi.
hiçbirinde olmayan sevdam,
seni özlemek bile çare etmiyor artık.
ve keman susar...

15 Eylül 2011 Perşembe

ruh terbiyecisi


köşe her zaman ki gibi sessiz idi.son dükkanın kepenkleri kapanır kapanmaz odanın ışığı açılmıştı.hangi zaman diliminde sesleneceğini bilemeden -ben,diyebildi sadece.
sessizce inen bir nefes hissediyordu.
açılan kapıdan içeri girdiğinde sol tarafının üşüdüğünü fark etmişti.
hemen yatağa uzanıp üstünü çıkardı ve elini sol tarafına attığında hala sıcak kan akıyordu,ama üşüyordu.
ıslak bez ile kanını temizleyen kadın bir yandan da dudaklarını ıslatıyordu öpüşleri ile.
temizledikten sonra dudakları ile yarasına uzanan kadın,bir çekişte kanı içine çekti.
artık daha temiz görünüyordu yarası.
sonra kadın soyunmaya başlamıştı adamın kapalı gözlerinin önünde.
adamın üstünde kandan başka elbise kalmayana kadar kadın öpmüştü bedenini.
artık daha sıcak akıyordu kan.
ve kadın ellerini kullanmadan tüm bedenine sürüyordu kokmayan kanını.
arada gözlerin açan adam konuşacak gibi olur,kadın dudaklarına yapışır sustururdu.
ve kadın son defa asılmıştı yarasına.
adam sadece kasılmıştı.
gerisini kadın dokunmadan yapmayı beceriyordu.
sabah olduğunda kadın gözleri açık kanlar içinde uzanıyordu.
ve merdivenlerden sadece nefes duyuldu.
sabahın ilk ışıklarında sokaklar hala korku kokuyordu...

4 Eylül 2011 Pazar

çamur

yağmur.
sen gittiğinden beri beklemediğim en son şey.
toprak.
kavuşmaya yakın hissettiğim ilkim.
gözleri dudaklarından daha güzel gülen kaç kadın tanırsın ki?
ya da saçları teninden açık kaç beden sarılır?
sonra güneş kıskanırdı her gülüşünü.
kıştan kalma şarkılar alırdık baş ucumuza.
senden öteye geçemediğim bir sokağım vardı.
yalnızlık.
sus dediğin andan beri.
aşk.
uzak ama senin olan tek şey belki de.
şimdi sarı saçlarını yüzüme savur sevgilim.
yağmur her yağdığında,
toprak koksun bedenin.
dudaklarım çamurdan cildine hayat versin...

31 Ağustos 2011 Çarşamba

3

yol.
yakın eden bir uzaklık.
şehrim bu gece serin.
yıldızlar.
ay görünürde yok.
çocuklar.
uykusunda güzel kızlar.
sevişmeye başlamış sevdalılar.
sonra şehrim sen kokuyor.
geçiyorsun köprü üstlerinden.
gözlerin.
masum değilim.
sevmeyecek kadar aşığım sadece.
iyi yolculuklar...

2

ne çok bilmediğim hayat var.
gece saatler ikiyi geçince birbirine sarılmaktan ürken insanlar.
yollara yalın ayak düşen bir masal kahramanı ol bazen.
ne zaman seni sevmeye kalksa biri beni özle.
sonra ay.
yıldız dediğimiz koca bir ateş parçası değil mi?
saçların.
gözler zaten ölü bakıyor.
ben şimdi bir yola çıksam.
ya da sen son istasyonu olmayan bir trene binsen.
bu defa ağır geçiyor sevmeler.
biliyorum,oradasın.
mutlu değilim.
sadece mutlu taklidi yapıp insanlara aşık oluyorum.

1

nefret.
kelimelerin tükendiği suskun gözler.
yağmur yağmayan bir şehir.
denize uzak.
tozlu gökyüzü.
demir yolları çürümüş.
yalnızlık.
tuhaf bir kıskançlık.
ve ben senden gitmelerde...

12 Ağustos 2011 Cuma

biz


gülüşler aldatır sanma,maviliğinde boğulduğun deniz kadar seninim.
yüzlerinde geçmişin acıları ve gülüşleri yüreğime kilitli.
ben bir kadına çok sevdim desem,ben de der ve terk ederiz sevgimizi.
ya da ben sana seni seviyorum desem,oturup acılardan sevdalar anlatırsın.
ben öpmek isterim yüzünü,sen omuzlarından asarsın saçlarını.
ben bir kadını çok sevdim,o da benden daha çok sevmiş bir adamı.
artık uzak değil aşklarımız,o adamı her sabah aynada görüyorum.
merak etme,ben seni de seviyorum.
şimdi gidebilirsin o'na...

9 Ağustos 2011 Salı

julia


bir halk ezgisi aslında her haykırış gibi,
sonucu hüsranla biten bir film ya da.
belki de masalların okunmadan geçilen sıkıcı kısımları.
bazen sevişmeden aşık olamayacağınız bir kadın.
gözleri masmavi olabilecek bir yenilgi.
işte ben bu kadına aşıktım.
zamanlar ölmeden evveli idi,
mevsimler cemal süreya okurdu kulaklarıma.
yağmurlar da yağardı,hani bildiğin aşk mevsimi.
tam da o sırada geçti sokak lambasının altından.
giyebileceği en güzel saçlarını giymişti sırtı.
omuzlarında ıslak dudak izleri saklı gibiydi,hafif düşmüş.
ve ben o gece aşık oldum gölgesine bir kadının.
ismi julia.
bazen gider otururum lamba dibine o fransız sokağında.
o mevsimde tours sessizdi.
gece geçerdi sokaklardan ve gölgesi kalırdı düşlerde.
ve ben bir kadının gölgesinde kaldım ömrümce...

7 Ağustos 2011 Pazar

kadın/yol

eski bir minibüsün arka koltuğunda tek başına oturup uçuşan tozları izlemek,seni özlemek gibi..
tıka basa dolu bir arabadan yükselen ter kokusu sevişirken ki gecelerimizi anımsattı...
tam iyi gidiyor yol,birden çukura düşüyor araba ve ter akıyor.tıpkı bedenlerimiz üşümeye başladığı an gibi...
otobanı düşünsene sevgilim,araba resmen kayıyor.tıpkı ellerimin ter içinde kalmış bedeninde kayması gibi...
sonra dinlenme tesisi vardı Pozantı çıkışı,serin ve eti oldukça lezzetli bir yer.saçlarını yüzüme dolayıp dudaklarını öpmek gibi..
sonra ben yorulur uyurdum başım kollarında.sen yine izlerdin yüzümü..tıpkı torosları ay ışığında izlemek gibi derdin...
sonrası bildigin yol bitiyor,ben giyinip eve donüyorum.sen yine gözü yaşlı pencerende oturuyorsun yollara bakarak...

4 Ağustos 2011 Perşembe

xen

şiir,
bir kadına ya da bir erkeğe.
bir ağaç gölgesi,
yıldızlar.
gökyüzü ve tren istasyonları.
aklına gelebilecek her şey.
ölmek,
bir kurşun ya da bıçak.
bir dağ başında,
intikam.
denizin hırçın dalgaları ve kuşlar.
kalbine saplanabilecek her şey.
sevmek,
sadece susmak.
gitmek,
trenler ve gözyaşları ile buğulanmış camlar...

2 Ağustos 2011 Salı

beklemek

beklemek,
bir kadını.
ya da sevmek bir adamın gözlerini.
bir türküye de aşık olurum,
bir dağ parçasını da sevebilirim,
akan derelere yüzümü sürebilirim.
ama beklemek,
bir adamın gözlerini.
ya da bir kadını terk etmek.
aşk olduğum her türküde bir kadın,
ve dağ başlarından topladığım gelincikler.
beklemek,
bir adamın bir kadına aşkı...

na

yalnızlık ve yenilgiler
kimin dudaklarından düşüyor yine.
dokunduğun bedenler çürük et kokusu.
saçları sertleşmiş bir ayrılık sonu gibi,
ölmek ve dokunmak arasındasın.
dinlediğin her ezgi bir adım daha katiline götürüyor seni,
ben sana aşık iken
sana aşıktım.
şimdi sana aşık onlarca adam ve beni terk eden onlarca kadın tanıyoruz,
her biri bizim kadar kirli ve kokusuz...
yalnızlık gözlerinsiz anlam bulan tek acıdır...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

doktor/um

mesela kadın şöyle yapalım...
gülüşlerini alıp saklayalım,
belki bir gece tren istasyonuna yolumuz düşer
üşürüz sonra.
sonra trenler ardı sıra gelir
bineriz birine.
kahkahalar atarız
sen bana anlatırsın gezdiğin şehirleri
ben de gözlerine dalar gülüşünü seyreylerim.
sonra kadın,
ben sana aşık olur şiir yazarım
ve sen elinde ilk yardım çantası ile başımda durursun.
ben kaza yerindeki ağır yaralı olurum...

sariya-1

ah sariya,
gökyüzü hep mavi değilmiş,
gece anladım sessizliği.
sonra ben gülen bir kadın gördüm,
gözleri mavi yüzü geceydi.
sen sariya,
kapat düşlerini
şiir geceye yakışırmış en çok,
gündüz anladım sensizliğimi...

21 Temmuz 2011 Perşembe

.

KAPALIYIZ...

19 Temmuz 2011 Salı

hata

belki de ben hata yapıyorum,bak belki diyorum.
ama sen hep hata yapıyordun,
beni çok sevmek hata değildir ama bana teslim olmak hataydı,mesela.
sonra ben sabahları senin için uyanmaz iken sen geceleri benim için geç yatardın,hataydı.
bir gün hatırlar mısın;
sen beni çay içmeye davet etmiştin de evde çay bitmişti,ben hep hatırlıyorum.
çay almaya ben gitmeliydim,ama inadın beni yenmişti.
keşke çay almaya giderken dönmeyi de yapsaydın...
sonra böyle tuhaf hikayeler yazmak da senin hatandı,
benden şair falan çıkmaz,biliyorum.
ama sen ille de yaz derdin.
okurdun beni,öperdim.
sonra işte bildiğin gibi,ben çocuk bekliyordum ondan,sen beni severdin.
galiba yaşamamız hata...

15 Temmuz 2011 Cuma

neriman

ah neriman diye başlayan bir şiir mi yazsam gözlerine ,
bak yine gece oldu,neriman şimdi uyuyordur.
erken uyur geç kalkardı ama hep güzel bakardı.
hatırlar mısın;
nerimandan aşk kalıntılarını konuşurduk her gece.
hecelerdik kelimelerimizi ve dudaklarımız birleşip neriman'dan şiirler okurduk.
ismini neriman mı koysak bu ayrılığın,
hani gece gece üşüyen bedenimizi buz gibi yakan ayrılık varya.
en son halk pazarında rast geldim neriman ile,kolunda sebze poşetleri bir o yana bir bu yana sallanıp gözlerini gizliyordu gökyüzünden.
neriman şarabı da severdi,gerçi hiç sevmedin onu ama o severdi bizi.
ne zaman şarap içsek senden bahsederdi.
şarap getirsene sevgilim,
neriman'ı anar senden bahsederiz...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

ceza

kime ve neye yazdığımı bilmediğim şiirimsin,
her gece antideprasan kokan ağzının tadında kaldı dudaklarım.
sabahları terli bedenimin tuzuna bandırdığın dilinin izlerini taşıyor yorgun bedenim.
mısra mısra senden kaçarken,tüm dizeler boğazıma tutuluyor.
kaç kelime daha yaşar ki gözlerin ve kaç defa yoluna dökülür sözlerim.
artık iş çıkışları koşturarak giriyorum bir batakhaneye,tenlerinde yağ kokusu kadınlarla sevişiyorum.
parçalanmış cesetlerin olduğu morglara gece kaçamak ziyaretler yapıp kokunu arıyorum sonrasında.
evin ışıklarını açık tutup aşağıdan kaldığımız odanın penceresini izliyorum.
geçen bitti ilaçların,reçetesiz alamadığım dudaklarının kokusunu özledim...

10 Temmuz 2011 Pazar

tuhafsamalar

gökyüzü maviliğinde gözlerinin,altın sarısı başaklar topluyorum saçlarından ve yangın gibi kokuyor dudakların.kül ve toz karışmış dilime...


ah zaman.kırık,bir o kadar da umursamaz.sonra arabalar geçiyor şose yolun ortasından,kayıklar denize açılıyor ve sen ölüyorsun.güzel son..


gece,mavi bir trenin solgun ışıkları.raylar yoldan çıkmak üzere,ellerim belini kavrıyor.kapa gözlerini istasyon yaklaşıyor...


sigara,kaç kuruşa gelir ki dudaklarnın arasına ve kaç kuruşluk sevdaların hatrına dolar ciğerlerine.hadi bir tane daha yakalım,sönmeden ateş...


ölüm,kan kusuyor olmalısın.sanki dün gibi aklımda dudakların,galiba ben yoruldum.kaç gel mezarıma...


savruk,kelimeler.
ölüm kadar uzak nefessizlik,kitapların.
ucu karanlık dokunuşlar.
gel bu gece ölmeyi deneyelim,belki aydınlık görünür bedenlerimiz.
dokunur severim çocuk gibi...



ne zaman sana baksam gözlerim kapanıyor,
susuyor ellerim ve dağılıyor düşlerim.
ne zaman sana baksam benden öte sen duyuyorum...



ah be sevgili,yazmak seni durgun suyun en diplerine.
savruk rüzgarların kırılgan dallarına kondurmak yaslı düşlerini.
gökyüzü masmavi sensizlik kokuyor.
biz ve sen,gitara karışan çığlıkların.
sonra her sabah uykusuz uyumamalarımız.
ah be sevgisiz sevgili,
hava kara bir leke gibi.
gözlerim kapanıyor,üşüyorum...



parmaklarımda kirli bir ayrılık tadı ve kulaklarım mad world dinliyor belki seni anımsar diye.
kalbimin en pak köşesinde yitirdiğim serzenişler varken sen çıkıp ellerinle temizlerdin tüm kirlilerimi.
şimdi tümden arınmış bir siyaha banıyor gözlerim,
bıçak kesiği düşlerim artık saçlarında gezinmiyor ve kulaklarımda hala aynı ses,
"-senden sonra olmayacak her sevgili senin izlerinden geçecektir"...

28 Haziran 2011 Salı

küf

imkansızlıkların cirit attığı bir odanın içine hapsedilmiş cıyak pervane sesi ve yaz sıcağının belli belirsiz esen terli kokusu kıvırcık saçlarının dalgasında kaybolduğu anı unutturmaya yetmiyordu.
masum değildi,ya da masum olmaması gerektiğini öğrenmişti.
yalnız da değildi,kalabalıklarda da yaşamıyordu.
sadece isminin baş harfinde aşk'ın a sını taşıyan ve gözleri hiç mi hiç aşk dolu bakmayan,bedeni sevişmekten büzüşmüş bir fahişe suskunluğu gibiydi..
masum değildim,ama masum görünürdüm.
ellerim ne zaman avuçlasa kalçalarından terk edildiklerim aklıma gelirdi.
sonra terk edeceklerim,ve o..
ve dudaklarına benden önce konan tüm sıcak bedenlerin arsız gülüşlerini taşır gibi bakardı.
sevişirdik olmadığımız her gece,yalnızlık ve biz.
duvara dayalı bir portrenin arkasına saklanan masum orospular gibiydik.
sonra evi satılan kiracının bodrum katlardaki nem ile olan mücadelesine ortak olurduk,gece ve sessiz.
ıslak bodrum duvarlarında kavga seslerine karışan inlemelerimiz vardı.
ve yalnızdık.
ışıkları kapanan bir sevişmek yaşamadan yalnız kalınması gerektiğini öğrendik.
şimdi beni beklemesi gerektiğini bile hayal edemeyen sevgilim,
yalnızlık küf tutmuş bir mutluluktan ibarettir...

23 Haziran 2011 Perşembe

twitter

ailecek bekleriz...

https://twitter.com/#!/mirdelaldeniz

21 Haziran 2011 Salı

kan

ilk defa kanatıyordu kadının düşlerini,tırnak aralarında geceden kalma başka kadının sırt derisi ile.
sevişmek kimi zaman kaybolduğu hayattan çekip çıkarmaya yetiyordu,ta ki uyanana kadar.
ki her sevişmeden sonra apar topar üstünü giyinir dönerdi sırtını kadına.
ve kadın her defasında uyuyana kadar izlerdi,dokunmadan.
adam hiç mi farkında değildi,bilinmez.lakin ne zaman tırnak aralarını temiz görse sevişmesi gerektiğini anlardı.
ve kadınları vardı adamın,hiçbirinin olmadığı ve hiçbirine kavuşamadığı.
gözlerinde ayrı ayrı anlam bulduğu aldatılışlarını saklardı,dudak aralarından çıkan dilinde.
şimdi yalnız kalmak ve terk edilmek ertesinde tırnak aralarından kendi etini temizliyor...
 

16 Haziran 2011 Perşembe

ön

aralığı koyu kırmızı açılan kapı kolu yağsız ve tozlu oluşundan sertleşmiş uzun zamandır öpülmemiş dudakların gibiydi. 
aralıktan içeri simsiyah sızan ışık gözlerinin hiç bir zaman olmayacak karalığına benzetiyordu korkularımın arsızlığını. 
pencereden esen rüzgar sesi bile yabancı bir şarkının bilindik bir melodisini andırıyordu. 
sonra ellerin uzanıyordu ellerime,ben kapatmışken gözlerimi cildimden akan ter dudaklarını suluyordu masumca. 
şimdi sıcak bir akıntı gibi boynumdan inen kanı hissediyorum,ellerimde bir tutam saç ve bir parça etin var. 
gözlerin ise görmediğim bir köşede hala açık ve bana bakıyor...
sevişmek ya da ölmek arası kalacağız... 

9 Haziran 2011 Perşembe

sıradan

sıradan bir insansın,
sıradan bir insana tutulursun,
sıradan arkadaş olursun,
sırası gelince dertleşirsin,
sıradan kaçamaklar yaşarsın,
hala sıradansın.
sıradan bir aşk yaşarsın,
sıradan sevişirsin,
sıradan geçer gecelerin,
sırası gelince terk edersin,
sıradan olur gözyaşların,
sıradan bakarsın ardından,
hala sıradansın.
sıradan bir ölüm yaşarsın,
sıradan olur mezar taşın,
sıradan insanlar gelir,
sıradan dualar okur.
ve hala sıradansın,o bunu hep bilir...
 

30 Mayıs 2011 Pazartesi

dem

zaman;
en başından itibaren zehir gibi bedenlere karışan tek suçlu,
ve ortalara doğru dengesiz uykuların tek tanığı,
sonların tutarsız sahibi.
gözlere kaçamak bakışların tek şahidi zaman şimdi peşin ardı sıra kovalayan bir azılı katil gibi.
zamana bırakılan tüm aşklar gibi
aşklarımızdan da zamanın küflenmiş kokusu gelmekte.
zamanından uzaktayım...
 

13 Mayıs 2011 Cuma

sona doğru

bir intihar günlüğü..


saat öğlen mesaisine ulaşmak üzere,terk edilmeye alışkındım ve bekliyordum.

gökyüzü sıcak bunaltıcı değil ama,hava biraz solgun sadece.

gece gülümseyen her elveda gibi acıtan bir gidiş,şimdilik.

galiba berbat bir adam olmak böyle bir şey,severken terk edilmeye de kendini alıştıran..

hükmü geçmiyor sevgiliye,malum ten uzak gözlerine...

susmak vakti bir ölüm gibi,sevmeden gittim diyemem...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

ya da

sınır boylarına döşenmiş tellere serilip
güneşi bedenlerimize almak da var.
mümkün olabilecek en uzak göğe çıkıp denize atlamak da.
sonra ölmek,
bir çöl fırtınasında boğulmak.
kutuplarda ağlamak yalnızlığa.
şimdi ellerimde nasırlı bir sevda,dokunmaya korktuğum aşk.
kapımı çaldığından beri gözlerimi kapatıp korktuğum..
galiba bu defa öldürmeliyim seni ve senden habersiz sevmeli aşk beni..
beni unut arsız ruhum.
ben gidiyorum sevgilinin sıcak bedenine...

1 Mayıs 2011 Pazar

kayıp

kaçamadığın her aşk gün gelir kayıp...
ve ben
sen
o,
hayatlarımızın birleşemediği yerden seviyoruz birbirimizi...

29 Nisan 2011 Cuma

Birinci Dojis

Birinci Dojis...
a


kurumuş toprakta da olsa 
bir umut taşımalı yürek...


b


sarıların içinde 
yeşil olabilmeyi becerebilmektir hayat..


c


büyürken sende 
deniz yoktu 
akşam kızıllığında...


ç


keşkeleri yaşayabilen bir zamanın 
en saf duygusudur ağlamanız...


d


gözlerinden baharı yakalarken 
güneşi ısıtan gülüşleriniz vardı mutlu eden...


e


dönmek için 
gitmen gereken yolda olmak gibidir 
isyanın...


f


en güzel tarafım 
giderken kalmaktır sende...


g


sana sarılırken unuttum gittiğimi 
akıtırken tüm acılarını yüreğime 
dur demeyi çok istemiştim kendime..


ğ


karanlıklarında uyanırken 
boğazını sıkan bir çift göz gibisin...

26 Nisan 2011 Salı

bir umut ağlamak

hangi geceler isyanıma kulak veriyor ve hangi gecelerde isyanım kulaklarına işliyor.
şimdi tarifini dahi hayal edemediğim bir uzaklıkta ağlayan bir çift gözün var.
mevsimler baharın ertesine yaklaşıyorken gözlerin aşkın gülümsemesindeydi.
ve bahar ne zaman ertesine gitmeye başlasa içimde tarifsiz bir korku oluyor.
yitirdiklerimi senden ayrı tutup sana gelmeyi istiyorum..
bir umut ağlıyorum sana,gidişine ve gözlerinin yaşlarına..
artık gözlerimden akacak tüm damlaları bahara armağan edip yağmur diye saçlarına yağdırasım var..
bir umut sevmek var seni,
yalnızlığıma ortak acılar biriktirip ölmek peşin sıra...
sigaramın her dumanında gizlenmiş bir intikam gibisin,boğazıma düğümlenip bizi öldüren..
ben hala seni seviyorum...

14 Nisan 2011 Perşembe

denenme/k

odanın duvarları çürük boya kokuyordu,sarı ışık yayan ampulün etrafını sivrisinekler sarmıştı.
soluk benizli bir kızın tenini andıran bir tonda idi tek gözlü pencerenin perdesi.
hiç bir masa örtüsü bu kadar sigara deliği görmemişti.
o gece masanın başında oturuyordu elinde külü düşmekte olan sigara ile.
hayal ürünü bir poz veriyordu.
diğer elinde ucu jiletle açılmış kurşun bir kalem tutturdu. uzun düşünür kısa yazar ve çok fazla sigara içerdi. kalemin kağıdın üzerinde gezinirken çıkardığı her seste derin bir yudum çekerdi içine.
deli gibi kelime akardı kağıda.
en çok şarap severdi,ağzına toprak ve üzüm tadı almayı severdi.
o gece gökyüzü masum bir yalnızlık giyinmiş bulutlarla örtmüştü yüzünü. 
arada şimşek sesleri yankılanırdı duvarlarda. ayak parmakları üşüyünce tek tek altına alır ısıtırdı. 
hava olduğundan da kuru ve soğuk bir güne uyandırıyor.kot pantolonun soğuk ve sert kumaşı adeta bacaklarını buz ediyordu.
burnundan nefes alması zor bir sevda gibi,üşüyordu düşlerini pazarladığı bedenler.
saat akşamı 5 geçe evde olması gerekiyordu.sıcak bir çay kokusuna özlem duymaya başladığı saatlerde sigara içmeyi özlüyordu.
bu sabah hava güneşli ve oldukça yumuşak bir yel estiriyor.gece umutsuz bekleyişlerim oldu.
beklediğim tüm sevdalar terk etti ya da geceyi üzerime örtüp kaçtılar...
yorgana sarılı cesetleri oynuyoruz her gece bir film sahnesinde ben filmleri hiç sevmiyorum mesela pardon kitabım için bir şeyler yazmam gerekiyor....
evet bugün hava çok güzeldi. gülümsedim,çarşıda gezdim ve seviştim...
hava rüzgarlı bu sabah lakin güneş galip gelmiş. sımsıcak esiyor saçlarımın arasından. böyle havalarda evimi özlerim hep.
sıcak bir çay,güneşe dönük oturup gökyüzüne bakmak ve ılık serinliği hissetmek..
araya kuş sesleri de karışınca keyf doruğa çıkar. işte ben yazınca unutuyorum küf kokan evimi,ıslak yatağımı. duvarıma resim çizmeyi düşünüyorum bu aralar.
soyut bir şeyler mesela iyi gider. o gece çok hayal kurdum galiba,sabah uyandığımda coktan öğlen olduğunu farkettim. Yorgunum bu gece gelme üstüme sevgili,acıtırım bedenini...
bu aralar iyi değilim mesela,gidişin hiç olmadı. kar yağdı dün gece ve ben hastalandım.erken uyuyup erken uyandım. kötü rüyalar gördüm bizden uzak..
hava bu akşam oldukça sisli ve ben eskilerimi yırttım.sürekli ertelenmiş bir sevgi nereye kadar götürürdü bizi.duvarlar bu gece daha nemli ve soğuk bakacak ıssız gözlerime...
yağmur durmadı bu gün boyu ve sis kapladı tüm şehri.. hiç sevmedi biliyorum ama hala onu özlüyorum soğuk bir odada uyuduğumda. hava sıcak ve umursamaz bir telaş var beynimde.
hiç bu kadar soğuk kalmamıştı düşüncelerim.birine nefret,öfke,kin beslemeye başlıyorum galiba ve ben bunun sonuçlarını hiç sevmiyorum..
sırlarımı bir şekilde saklamam gerekiyor mesela.siyah saçları bir ömre huzur verecek mi kaygısı taşıyorum bu aralar.ruhuma ne kadar iyi gelecek gece uyuduğundaki nefesi,bilmiyorum.
duvarlarımı boyamam gerekiyor bu bahar,iyice ruhum daraldı..
sürekli kontrol edilmekten nefret ediyorum bu aralar,peşimde tarifini bildigim ama bir türlü sindiremediğim bir acı var.
ben bir gece boyunca on cümle kurar her onunu on kadına yazar ve her on kadına aşk ile aşk oluyorum mesela..
şimdi pencereyi açıp gözyaşlarımı havalandırmalıyım...
parasal olarak rezil bir durumdayım ve sürekli hayaller kuruyorum,çok parası olan insanları oynuyorum rollerde.
doktor sevgilime mesaj attım,rüyamda evlendiğini söyledim hala cevap yok.ama ben onu gercekten de seviyorum.iki gün önce yeşil gözlü ve çekici bir bayan ile tanıştım bizim evin iki sokak ötesindeki istasyon durağında.
insanların benimle oynamasına alışmamışım meğerse...
iyi değilim doktor bugün,kimsesiz kalabilecek bir aldatış hali içindeyim..
sürekli kaybetmek beni gergin yapıyor ve hiç güzel durmuyor üstümde bu elbise. galiba çok fazla hayal kuruyorum...
bu aralar fazla susuyorum. bu gece duvar tüm soğuğu içeriye alacak gibi esiyor,oysa biz 3 gün oldu ilkbahara girdik. biliyor musun? baharda ölmek istiyorum,insanların mutlu olması beni deli ediyor...
önce kimi sevdim hatırlamıyorum ama kötü bir miras bırakmış... 
on gün önce tanıştığım kadın bana aşık olduğunu itiraf edince hemen sevişmek istedim,şimdi yalnızım...
bu aralar bir çocuk gibi ürkek sevinçlerim var. yitiyorum.........

12 Nisan 2011 Salı

ölüyorum

yorgun bir akşamın gecesine ilerliyor saatin tıkırtısı
şehirler bir garip sesler çıkarıyor boğazıma düğümlenip,
tanrılardan yağmur alıyorum senden öte yalnızlıklara.
susmayı öğrenemeyen arsız bir aşk var önümde,
ışıklar yine kapalı
sigarayı unuttum bu gece
içeride son biradan kalma bir şişe,
kokusunda seni bulduğum beyaz gömleğim.
hala yalnız bir tiyatronun en gürültülü rolünde bizi oynuyorum.
mavi ve kırmızı idi renklerimizin ortak noktası
aşka giden bir sevişme
ya da aşktan gelen bir sevişememe
ve sabah ezanlarında kulaklarımda iniltilerin.
akşam olur ben yine terk ederim bu şehri
sen gidersin
ben terk edilirim...

5 Nisan 2011 Salı

özlem

karanlık ve sisli yine gecenin en tepe noktası,
göz kapaklarım kapanmayalı uzun bir ayrılık oldu.
öyle kırılgan baktın ki gitme diyemedim,sen kırılma diye.
şimdi hangi ezgiye kulak dayasam intikam alır gibi işliyor içime.
hak ettiğim bir ayrılığın bu kadar acıtacağını biliyordum dersem acır yine düşlerim.
ben seni hala özlüyorken sen sımsıcak kollarında şimdiki bizi aldatıyorsun.
seni seviyorum düşlerimin tek gerçeği...
 

29 Mart 2011 Salı

üşüyorum

soğuk bir kuyunun en dibinde yeşeren yosuna sarılı durmak gibi her gece bedeninde seyretmek ölümü,
bak sevgili bu gece de kelimelerim saçma sapan akacak bilmediğim gözlere.
ben ne zaman seni yazsam içinde kendini bulan aşkları yitiriyorum.
kimi zamanlar güneşe çıkarıyorum düşlerimi,
alıp gezdiriyorum mesela,
bir tren alıp ormanların arasına sürmek istiyorum çoğu zaman da.
ayrılıkları yeryüzünden silmek için savaşan bir aşkın kitabını yazıyorum demiştim ya sana,
o kitabın son sayfasından sana bir şiir yazıyorum.
ölmeye yakın ayrılığın tadı üzerine kelimeler yazıyorum.
bak sevgili,
yine düştü kelimelerim düzensizce.
oysa hep kafiyede arıyordun sıcaklığımı.
kapatıyorum artık gözlerimi.
ölüm bize uzak duracak bir şehre yerleşip
pencere önlerinde saksısız çiçekler yetiştireyim diyorum.
ben seni unutmak isterken kendimi terk ediyorum yine,
hayaller üzerine kurulu bir hayatın neresinden düşeceğimi bilmiyorum.
uzanıp güneşlenecek diye umut ettiğim o yosun gözlerin hala kuyunun en dibinde
ve üşüyorum...

24 Mart 2011 Perşembe

kimsin

bu defa acılar sarıyor küf tutmuş bedenimi,
acıtabildiğim kadar acıtıyorum ruhumu.
kendine dönüp baktığında senden bir iz bile kalmayan dudaklarım var,
soğuk bir odanın tavan arasına daldığında seni görebilen gözlerim var.
her ayrılığa bir adım daha yaklaşan bir ölmek isteğim var,
her seveni nefret ile dolduracak kadar seni seven bir aşk var içimde.
bu defa acılar sarıyor yüreğimi,
kanadıkça azalıyorum gözlerinde.
ben iyiyim demeyi çok iyi öğrendim senden,
şimdi yarım kalan şarkılardan bir veda mektubu yazıyorum.
gece saat uykunun ortasında kapının eşiğinde bulacağın bir zarfta olacak..
iyi bir aşkın tarifini dokunduğum ellerinden öğrendiğimde henüz aşk yaşıma gelmemiştim,
şimdi her gidişinde gözlerini bende bırakıyorsun ya,ben bir daha ölüyorum yokluğunda...

21 Mart 2011 Pazartesi

27

çoğu zaman içinden geçtiğim bir şehrin plaka numarasının hayatımın büyük bir bölümüne etki edecek olan kadının bana geleceği yaş olacağını düşünemezdim...

20 Mart 2011 Pazar

.

artık müziği sessiz dinliyorum ve ne zaman bittiğini bilmediğim ezgiler eşliğinde sana şiirler yazıyorum...

18 Mart 2011 Cuma

gecenin bakire kadınları

karşımda duran masum bir aşkın katili gibi bakardı hep gözlerin,masum dokunuşların ürkek ve bir o kadar zehirli aşklarını taşırdı gözlerin.şimdi sigara dumanı yüzünün önünden geçiyor ve ben sana el değmemiş kelimeler döküyorum bakir lügatımdan..
dudaklarına sürülen rujun tarifini gözlerimden almalısın artık,en iyi sevişecek olan ben iken şimdi rujun tadını başka dudaklar alıyor.hala dudaklarına bakir gülümsemelerde bulunuyor arsız ruhum sevgili.yol yakın ken gideceğim senden,tüm bakire kadınları alıp seni unutmaya...

17 Mart 2011 Perşembe

gözyaşların kutsanmış şehri

köprüler inşa edildi önceleri
ve o köprüler yürekleri taşıdı bir taraftan diğerine
sonra yollar genişletildi
daha çok yürek kavuşsun diye
denizden yürekleri taşıyan makineler yapıldı
kuşlar gibi uçan şeyler icat edildi
yerin altından yürekler taşındı
demirden özlemlere trenler sürüldü.
her yolculukta bir adım daha küçüldü yürek
ve gözler uzakları aramadı soluksuz kaldığında
aşk hemen yanı başında olmalıydı
ve aşklar sığmadı yolculuklara
vagon arası boşluklarda sigara içmeyi unutana kadar.
sonra biri çıktı
yalın ayak aşka yürüyen biri,
gözleri masum bir fırtına
saçları dalgalanmayan bir güneş.
şimdi yolculuklarımın ertelenmiş güzergahına sapıyoruz
ellerimde elleri
gözleri en uzağıma bakmakta,
bahar ne zaman gelse
ankara hep soğuk karşılar geceleri
ve biz yine yalın ayak sevişiyoruz...

16 Mart 2011 Çarşamba

a.k-4

ela bir yalnızlık

şimdi sabah olacak
uyanıp giyineceğiz yalnızlıktan yapılma en şık elbiselerimizi
sonra aşk olduğumuz insanların ölü ruhlarına dualar okuyup karışacağız yalnız kalabalıklara
bir çift göz bizi izleyecek
kimisi yeşil
ilkbahar yağmuru sonrası kokan yemyeşil ovalar gibi
kimisi de ela
ölümü çağırır gibi
ve bakacak yalnızlığımıza
ve biz iki aşık suskun kelimeler yazacağız,
kendimizden başka her aşık için gözyaşı dökeceğiz yine,
gelişin kutlu ve mutlu oluyor da
gidişlerinde karanlık çöküyor gözyaşlarıma kadın...

14 Mart 2011 Pazartesi

ferman

kulaklarımda tuhaftan sesler,
-biri şu televizyonu kapatır mı?
sesimi duyduğumu sanmıyorum,onur akın hala sevgiliye -seviyorum seni,demeyi bırakmadı baksana.
yılları sırılsıklam eden ayrılıklar giyinirken
çocuklar dağlara çıkmış aşkın fermanından,
ilk kez terk edildiğim sevgilimin dudaklarını anımsatan biri ile tanıştım.
gözleri deli dalgalara teslim edilmeyi bekleyen,
belki de benim gibi ergenlik çağındaki çok aşığı mecnun eden biri..
ama artık eskisi gibi değil vedalar.
terk edilişler suskun değil,
sadece beklemeyi öğretti her giden...

11 Mart 2011 Cuma

mor'u düşmüş bir aşk

diz kapakları kapının eşiğine çarpa çarpa mor'armış bir veda sunuyorum sevgili,
kapı kapanmadan üzerimize çek git evimden.
artık mor elbiselerini ışıksız odanın kırık aynasında giyer,
gözyaşlarına sunarsın günahkar bedenini.
ben tüm cümleleri asıyorum odanın tavanına,
senden geriye kalan her şey üzerime bir korku gibi çöker de unutmam diye.
mor bir korku ya da koku idi her gece ıslak yatağın kalıntısı.
elini çabuk tut kadın,
dizlerim taşıyamıyor kapının eşiğindeki ayrılığı.
mor bir aşkın düşüşünü sadece ben kaldıramam.
mutlu kalman için her şeyi siliyorum bu gece.
dönme
dizlerim tutmuyor mora bulanmış ayrılığı...

aldanmış yürek

sigara bitti,
gece hala aynı tadında
birazdan köpek sesleri saatin tiktaklarını deşip geçecek.
kendi dilinde birileri aşk çığıracak
müzik yine alıp götürecek gerilere.
bu gece dudaklarımın kuruduğunu fark eden bir insan tanıdım,
gözlerini görmedim,sesini duymadım ve cildine dokunamadım.
sen sandığım çok insan gibi,çekip gitti.
kaldırım taşlarına yazılan isimleri hatırlattı bir an
farkındasın herşeyin ama farkında değilsin.
yarın sabah güneş nereye geç doğacaksa oraya kaçmak istiyorum,
güneşin beni kovaladığı bir yolculuk mümkün mü?
belki şehrine de ulaşırım,ama deniz aşırı gitmem gerek
ardımda koca bir güneş kovalarken duramam gözlerinin uykulu olduğu şehrinde.
şimdi yola çıksam diyorum
sabah burda güneş doğarken ben şehrinin üstünden geçmiş olurum,
hisedersin belki,
gelirsin güneşin peşinden koşmaya...